22 Temmuz 2015 Çarşamba

TURIST GIBI HİSSET




Öyle çok uzun bir post olmasın bu. 
2 günlüğüne Istanbula yeniden geldim bazı küçük işlerim için.
Yaşaması aşk çilesi bitmez İstanbul 
Aman ne oldu çilesi bitmedi derseniz trafiğinden başlayıp çoluğuna çocuğuna kadar yazıveririm bak şurda.
Ama ayrılsak da  beraberiz misali vazgeçilmez kendisi.
Öncelikle uzun bir süre uyumadığımı anlamadan uyudum.(Deliksiz uyumak)
Öyle yorulmuşum.
Alarm kurmayı unutunca utanılacak bir saatte uyandım ay gün boşa gitti diye dövünürken attım kendimi yollara. 
Kayışdağın'da yaşamak demek bitmek bilmeyen yol.
Normalde otobüslerde metroda uyumayı tercih eden bir insanım ama o kadar uykudan sonra etrafı izlemek insanları izlemek daha doğal geldi.
Hele metroda bayılıyorum insanları izlemeye.
Yanlış anlamayın dikizci bir sapık değilim izlemekten kastım "nasıl bir hayatı var acaba, neye üzüldü, ne güzel mutlu bla bla bla.. "
Daha çok insan betimlesi yapmak için işe yarıyor. Bi denesen diyorum.
Kadıköy'e sonunda ulaştıktan sonra (40dk) hadi bugün turist gibi yaşamaya tam gaz devam dedim.
Moda'ya Aydan ile buluşmaya gidinceye kadar her yere sanki ilk kez görüyormuş gibi baktım.
Ay deniz ne güzel ay insanlar ne çok bu nasıl bir trafik olamaaaaaaz nidaları içimden yükseldi.
İstanbul'un bir özelliği de bu bence; ne kadar yaşarsan yaşa yabancısın sonunda. 
Modaya ne çok kafe açılmış.
Kadıköy'den bağımsız bence orası.
Havası insanı kedisi köpeği bi farklı daha bi sakin pozitif enerjili.
Walter's Coffee Roastery' de (Breaking Bad sevenler buraya <- ) buluştuk. Gidin görün kahvenizi için ben bayıldım. İçim açıldı desem yeridir. 


Böyle yerlerde sohbet edip kahve 
icmeye bayılıyorum. Bana göre her insanın her mekanın her yolun her yiyeceğin bir enerjisi var ve bu enerji hayatlarımıza bir yerde dokunuyor.
Bu mekanda güzel enerji alıp o dokunuşu mutlulukla hissedebileceğiniz bir yer. 
Moda da gezmek zaten artı huzur.
Ordan sonra karnımız zil çalmaya başlayınca ne yesek derdine düştük. 
Ve Semolina Kafe'de bulduk kendimizi. ( Işınlanmadık tabiki foursquare'den yorumlara baktık :)
Burası biraz karanlık ama gel otur saatlerce otur. 
Küçük şarap dolabı , sevimli kitaplığı köşesinde 2 küçük koltuğuyla pek yerli hissetmiyorsunuz.


Duvardaki tabloları da başarılıydı.
Özellikle Into the Wild karavan tablosunu görünce ben gittim.


Ev Yapımı Italyan makarnaları hakkında güzel yorumlar vardı.
Bizde hadi deneyelim dedik.
Bir hamurişi sever olarak ayrıca bir gün diyetisyeniniz olacak birisi olarak bu ne yaman çelişki ağzımın suyu aka aka pesto soslu makarnamı seçtim.


Pesto sos deyince kendisini o kadar severim ki ekmeğin üstüne sürüp Nutellada neymiş ben pesto sos kızıyım diyerek yerim. 
Italya merakım burda başlıyor ama Karaman'da doğdum.
Hayırdır Reenkarnasyon mu oldum? 
Başarılı yemek yeme tarzı demek " kalorisi bazen gerçekten önemsiz " bu ister bir makarna ister bir dürüm olur kaliteli yapılmış, yerken mutlu hissedebileceğiniz yemektir.
Kendinize bir gün özensiz bir şekilde Türk kahvesi yapın.
Umursamayın nasıl yaptığınızı gelişi güzel koyun malzemeleri keyfinizi düşünmeden için sadece midenizi dolduracaksınız.
Kahve Yapımı 5 dakika içmesi 10 dk desek hayatınızdan toplamda 15 dakika huzursuz gereksiz bir şekilde gitmiş olacak.
Birde anın tadını çıkararak yapmaya başlayın kahvenizi. Bir müzik açın, kahvenizi tazecik seçin, koklaya koklaya pişirin.
İçerken camdan dışarı bakın kahvenizi hissedin.
O 15 dakika şimdi size 2 saatlik bir enerji olarak geri döndü.
Yemek seçerken de öyle o an ne yerseniz mutlu olacaksınız ne sizi yemekten sonra halsiz değil de mutlu hissettirecek biraz düşünün derim.
Yemek yerken daha önemli bu.


Mesela makarna yiyeceksiniz.
Tavuklu sebzeli makarna diyelim.
Çiğneyin. Çiğnerken yemeğe odaklanın.
Hangi tadı önce aldınız?
Domates ağzınızda erisin gitsin.
Biberler domatesle karışsın.
Yerken farkedin bunu hangi lezzet sizi daha mutlu etti?
Tavukla beraber sebze tadı hemen geldi mi?
Domates sosunda sarımsak var mı?
Hepsini yerken çiğnerken anlayarak düşünerek mutlu olarak yiyin.
Direk yutarsak yemekleri ne anlamı var yemek yemenin?
Makyaj yapmak gibi aslında makyaj malzemelerini yüzümüze dökmüyoruz özene özene fondöten sürüyoruz. Eyeliner çekmek için bazen dakikalarca uğraşıyoruz. Ne için yüzümüz için güzel görünmek için.
Midemiz için ruhumuz için de yemek yemeye bu şekilde önem vermemiz gerekiyor bence.
Bu bir beslenme önerisi değil.
Yaşam önerisi.
Direk yutarsak o anın tadını çıkarmazsak eyelineri burnunuza ruju alnınıza sürmekten ne farkı var bunun?
(Erkeklerde traş olmak gibi düşünebilir biraz kadınsal oldu.)
Yediğiniz her yemek çiğnediğiniz her lokma mutlulukla dönsün size.
Bende bugun bu şekilde yedim yemeğimi.
Ordan çıktıktan sonra Moda sokaklarını geze geze etrafa baka baka yürüdük yolda.
Hadi dedik turist olalım gerçekten.
Kadıköy sahilde fotoğraf falan çektirdik kahkahalarla.
Sıcak ve trafiğin etkisiyle ne turisti ya of bu ne be diyerek eve döndük.
Yemek yemek, gezmek, kahve içmek, sohbet etmek, yazı yazmak desek hobilerimize "çok klişe" deriz.
Ama en klişe hobiler bende!
Klişeliklerle görüşmek üzre.

















18 Temmuz 2015 Cumartesi

BAYRAM KARTI

 

Canım Blogummmmm..Yine uzun bir ayrılıktan sonra beraberiz.
Bayram geldi elimi öpersen şeker ve harçlığını alırsın.
Aaaa diyetisyenler şeker yer mi? -Sürprizzzzzz
Bana sitem ettiğin için kalbim kırılsa da sen anlarsın ben eninde sonunda yazarım.
Görüşmediğimiz zamanlar neler yaptığını çok ayrıntılı anlatmışsın hepsini okumak zamanımı alsa da senin adına sevindim.
''Senin adına sevindim'' derken insanlara da başkaları adına sevinmeyi öğretebilsen keşke.
Bu büyük bir yücelik!
Biraz geç cevap veriyorum ama neye zamanında yetiştim ki..
Başlarda sevmediğim bir huyum olsa da eninde sonunda bir şeylere yetişmek kalbim de küçük tatlı çarpıntılara sebep oluyor ve ben bunu seviyorum.
Bana gelecek olursak gelelim mi ne dersin?
En son sana büyük depresyonumdan bahsetmiştim.
Ama bilirsin yaşadığım her şeyden ders alırım.
Bir dönemi daha geride bıraktım.
Dersler, okul, konsey, ev, arkadaşlar hepsiyle şeker gibi bir dönem daha bitti.
Derken pek tatil yapamadan stajıma başladım ve 30 iş günü olan stajımı mükemmel bir şekilde tamamladım.

Her şey bitiyor derken her şey yeni başlıyormuş meğer.
Bu bazen insanın içine korku salıyor ama dimdik duracaksın bu hayatta.
Senin sevdiğim bir sözün vardır; Sen ne kadar doğruysan hayat o kadar güler sana.
Daha öğrenecek çok fazla bilgi , okunacak binlerce kitap, gezilecek onlarca şehir , dinlenecek harika müzikler varken ve dünyanın her yeri sana gülümsüyorsa oturma.
Otur ama oturma sen bunu bilirsin.
İkimizin kafasında her zaman çok güzel planlar oldu bazıları gerçekleşti bazıları gerçekleşecek bazıları daha hayal edilecek.
Planlarımız bazen pizzamızı en sevdiğimiz müzik eşliğinde yemek olsa da bu bizi mutlu etti.
Teşekkür ederim sana bu bir blogtan alınabilecek güzel bir özellikti.
Bir Temmuz akşamında genelde yazlıkta olurdum bilirsin.
Oraya gitmek limon ağaçlarını sulamak vazgeçmemekti.
Oradan da yazarım istersen sana..
Karamanın koyunu sonra çıkar oyunu şu sıralar.
Bundan sonra daha sık yazışalım sana küçük sürprizler yapabilirim hazırlıklı ol.
Baklava kaç kalori ne kadar yemeliyim , kaç litre su içsem kilo veririm gibi sorular sormuşsun bana.
Dur allaseeen her yerde zaten binlerce bilgi kirliliği. Zamanı gelecek ve bunları çok daha ayrıntılı konuşacağız biz seninle. Bu yolda biraz eğleniyoruz; hayattan, filmlerden, müziklerden, şehirlerden konuşuyoruz.
Aaaa sana Karadeniz'den bahsetmedim mesela.
Yeşil ile mavinin bir numaralı arkadaşlığını orda gördüm.
Giresun, Trabzon, Rize, Artvin hepsine gittik. En çok hoşuma giden Artvin'den Rize'ye giderken gün batımını izlemekti. O nasıl bir güzellik öyle bilemezsin.
Yediğim yemeklerin haddi hesabı yoktu muhlamalar , laz börekleri , karalahana , mısır ekmeği , vakfikebir ekmeği ve daha neler neler.
Mavi ekip mükemmeldi.
En güzeli de orada yaşayan insanlara beslenme eğitimi verme deneyimimdi. 2-3 ay önce sana güzel bir deneyim arıyorum demiştim bak ne güzel oldu. ( Karadeniz gezisini daha ayrıntılı anlatmak istiyorum başka zaman olur mu?) Birkaç fotoğraf gönderiyorum sana.
Mavi ekip ve dediğim gün batışı


Uzun zaman görüşmeyince anlatacak çok fazla şey oluyor ama hepsini pat diye anlatamıyorsun. Her şeyden biraz biraz bahsettim umarım merakını gideririm.
Staj dönemimde çok fazla yemek yedim eve döndüğümde kendimi biraz fazla hissettim ama hallediyorum merak etme. Gerçi sen çok takılmazsın öyle şeylere sabreden derviş muradına ermiş modunu özledim.
Kendime dün meyve suyu hazırladım eminim seversin sende.
Yaz günleri küçükken topladığımız kavunları özledin mi? Bu biraz süslü hali oldu ama devir değişiyor alış buna.
Eskiden kayık gibi kesilen kavunları büyük bir zevkle yerdik kulağımızdaki kiraz küpelerle. Bazen de şeftalinin ballı bir meyve olduğunu düşünürdük. Bak güldüm buna çünkü öyle düşündüğüm zamanlar oluyor. Mor seven depresif diye mora küsmüştük. Renklere anlamlar güzel yüklenmeli bizce. Bende geçirdiğimiz çocukluğumuzu süsledim ve bunu yaptım bayram kavunu.
Okurken güldüğünü hissedebiliyorum. Ve ağzın sulandı yapması çok kolay.
-Kavunu ikiye böl
-Blenderize et.
-Biraz tarçın ufak bir yıldız anason. Afiyet olsun Blogcuğum.


Yine yaz bana ordan burdan her yerden sürprizlerle döneceğim sana
                             -ÖZLEM




23 Mayıs 2015 Cumartesi

DİYET ŞENLİĞİ




Bir meslek düşünün herkes bilgi sahibi olsun her önüne gelen yorum yapabilsin ‘’onu yeme bunu ye’’‘’ekmeği kes zayıflarsın’’ tarzı yorumlar ile kendini diyetisyen sanıp o da meslek mi diye ahkam kesebilsin. Bütün bunlarla uğraşırken aynı mesleğin çok daha güzel yanları olduğunu unutmayın. Diyetisyenlik artık koskoca bir camia. Ünlüsü, ünsüzü, koşanı, düşeni ile gitgide popülerliğini kazanıyor. Unutmayın hangi meslek olursa olsun önemli olan işini dürüstçe ve hakkıyla verebilmek. Veee yine tek bir mesleğin şenliği var. DİYET ŞENLİĞİİİİİİ !!!
Üniversite 1. Sınıftan itibaren katıldığım diyet şenliği tam bir şenlik. Her şey var. Her sene kendini yeniliyor her sene şenlik kıvamında çeşitleniyor. Bu şenliğin yaratıcıları Seren Aksüs ve Güneş Aksüs
( Link http://ozlemut.blogspot.com.tr/2014/03/diyetisyen-gunes-aksus-ve-seren-aksus.html  : ) diyetisyen adayları, diyetisyenler ve tüm bilgi arayan insanlar için ne kadar da güzel bir şey yapıyorlar. Bu sene 4.sü düzenlenen diyet şenliğinde yok yoktu. Tanıtılan ürünler, söyleşiler, yiyecekler, içecekler, kilo ölçümü, diyetisyen arkadaşlarımın insanları bilgilendirmesi, insanların yoğun ilgisi final dönemimde çok rahatlatıcı oldu. Nişantaşı City’s de yapılan şenliğe ilgi büyüktü. Her yaş grubunda insan vardı.
Hepimiz birer tüketiciyiz marketlerden, pazarlardan, fırınlardan, manavlardan ve daha birçok yerden sürekli alışveriş yapıyoruz. Tüketiciyiz ama bilinçli mi? Yediğimiz içtiğimiz her şey bedenimize karşı büyük bir sorumluluk. Etiket incelemeyi, son kullanma tarihlerine bakmayı alışverişlerimizi yediğimiz yiyecekleri içtiğimiz içecekleri özenle seçmeyi hayatımızın bir numaralı kuralı haline getirelim. Kalitesiz ve dengesiz beslenmek bedenimize ve ruhumuza yaptığımız en büyük kötülüklerden birisi.


İPEK HANIMIN ÇİFTLİĞİ
Tamamen organik ürünleriyle bir annenin sağlıklı besinler üretme aşaması. İpek hanımın çiftliği ve hikayesi için > http://www.ipekhanim.com/ipek_hanim_ciftligi/ciftlige_giris.html
 ( Taze ekmekleri ve yoğurtları favorim)






Bir de EASYFİT’ ten bahsetmek istiyorum. Özellikle büyük şehir demek hız demek.  Hızlı yaşamak hızlı yemek ve daha birçok şey hız hız hız. Bu süreçte bazen yemek hazırlamaya fırsat bulamıyoruz. Easyfit bu hıza ayak uydurmak için ortaya çıkarılmış. Küçük paketlerde porsiyon kontrolü ile 30 çeşitten fazla ev yemeği.

Bu ürünlerde her şey doğal yöntemler ile hazırlanıp kullanılan özel ambalajlar ve sterilizasyon yemeğin ilk piştiği gün ki gibi lezzetli olmasını sağlıyor. Boya, tadlandırıcı ve katkı maddeleri içermiyor. Ben birkaç yemeğin tadına baktım gerçekten güzeldi.













 Şenlikten Diğer Görüntüler














18 Ocak 2015 Pazar

Listeler




Bu dönem kış aylarını sevmediğimi fark ettim.
Nasıl oldu neye dayanarak oldu hiçbir fikrim yok.
Daha önce en sevdiğim ay bahar ayları derdim ama sevmediğim bir ay yoktu.
Eskiden boş olduğum zamanlarda çok meşgul olsam en ufak bir şey düşünmeye vaktim olmasa diye dert yanardım.
Tamda öyle bir dönem geçirdim.
Bu süreç içerisinde de keşke birazcık vaktim olsa güzel güzel düşünsem keyif alabildiğim şeyleri yapabilsem demeye başladım.
Fark etmeye başladım ki her gün yarını bekler olmuşum.
En ufak bir şey için hep bekliyorum.
Bekliyorum neyi bekliyorum?
Beklemiyordum aslında erteliyordum her şeyi.
Bugünü yaşamayı unutmaya başladığım an imdadıma tatil yetişti.
Ben ki her ne olursa olsun o an ağlayacaksam ağlar,güleceksem güler canım ne yapmak istiyorsa onu yapan bir insandım.
Yaşamam gereken her şeyi zamanında yaşamayı seçendim.
Erteleyerek gün belirleyerek planlı olmuyor aksine kendimi zincirlere vuruyordum.
Sabah uyandığınızda eğer yaptığınız işler s
izi yataktan başarma ve istek duygusu değil de ‘’bugün bitsin, şu iş bitsin!! lanet olsun uyanmak istemiyorum’’ diyerek kaldırıyorsa sizde de yaptıklarınızda da problem var demektir.
Bunu fark ettiğim an düşünmeye başladım neyi yanlış yapıyordum acaba?

Yaptıklarımı listeledim
-Çok sevdiğim hatta haz aldığım bir bölümde okuyorum.
-Evde yalnız yaşamak istemediğim zamanlarda hep kardeşimde olsa derken şimdi kardeşimle yaşıyorum.
-Yaşadığımız evi kendimiz seçtik büyük bir istekle taşındık.
-Derslerime gayet iyi çalışıyorum
-Okulun öğrenci konseyindeyim ve yepyeni insanlarla tanışıyorum.
-Arkadaşlarımla her şey gayet yerinde.
-Ne yemem gerektiğini biliyorum artık bunun bilincinde hareket ediyorum.



 Listemi düşünürken her şey ne kadar güzel dedim listeye eklenecek çok şey vardı.
Huysuz şirin olmak istemiyordum.
Hayatın bana verdiklerine şükretmek bende kendime bir şeyler katarak her şeye devam etmek istiyordum.

Yapmadıklarımı düşündüm ve listedim.
-Yabancı dizi ve film izlemeyi bırakmıştım.
-Sinemaya çok nadir gidiyordum.
-Kitap okumuyordum.
-Yemek yapmak hobiden işkence haline gelmişti.
-İnternette dolanıp saçma sapan şeyler bile araştırmıyordum.
-Arkadaşlarımla akşam dışarı çıkmıyordum.
-Herhangi bir arkadaşımla kahve içip sohbet etmek çok büyük bir lüks olmaya başlamıştı.
-Alışverişe bile gitmek istemiyordum.
-Sporu bırakmıştım.



Yoksa tükenmişlik sendromuna mı kapıldım diye düşünürken kendime koskocaman bağırdım.
Saçmalama sen dünyayı kurtarmıyorsun.
Neyin sendromu kimin sendromu sen sadece yapman gerekenlerle hobilerini beraber yürütemiyorsun.
Beynini sadece derslere ve olan şeylere sabitleyip her şeyden vazgeçiyorsun.
Çoğumuz öyle değil miyiz aslında.
Öyleyiz.
Olmamalıyız.
Ben kendimi çok aciz hissettim ilk kez böyle bir duyguya kapıldım.
Sabahlara kadar ders çalışıyor bir kahve arasını bile kendime çok görüyordum.
Bu dönemi bana kimse geri getiremez.
Ben hiç getiremem.
Yaptıklarım+yapmadıklarım= OLMASI GEREKEN DURUM
Neden birisini seçmek zorundayız?
Seçim yapmadan aslında yaşayabileceğimiz en güzel şeyi yaşıyoruz.
Ben bir kategoriyi seçtim ve mutsuz oldum.
Onunla da mutlu olabilirdim ama eksiklik duygusu hissetmek zor.
Tabii ki 24 saati tüm bu her şeye ayırmak imkansız ama koskoca bir dönemden bahsedersek imkansız diye bir kavram kalmıyor.
Bloguma artık bir şeyler yazsam derken önce bunu yazmak istedim.
Açıp açıp okumak ve aynı duruma düştüğüm an toparlanmak için.
Haaa unutmadan siz kendinizi tanımazsanız asla kimse size yardım edemez.
İstediğiniz psikologa gidin kalıplaşmış ve değişmeyen düşüncelere sahipseniz gittiğiniz psikologtan bir şey beklemeyin.
Aynı şekilde istediğiniz diyetisyene gidin kilo vermek istemiyor bir sihir bekliyorsanız kusura bakmayın olduğunuz durumda devam edeceksiniz.
Başkalarının analizini yapmak çok kolay ama gelin kendimizden başlayalım önce kendimizi tanıyıp kabul edelim.
Ben yaptım sıra sizde…Kırın kabuklarınızı..
                                   

7 Kasım 2014 Cuma

Küçük Hesaplar


Hayatımız her şeyi hesaplamakla geçerken gelin birazda kendi bedenimiz için hesaplar yapalım.
Mesela kilomuzu boyumuzun karesine bölerek başlayalım bu işe.
(Mesela 55 kg / 1.70*1.70)
Çıkan sonuç bizi bedenimizle yeni bir yola götürsün.
İsterse düşük isterse yüksek olsun.
Biz biz olup vücudumuzla barışalım.Ve vücudumuza yardım edelim.
Her şey bizim elimizde unutmayın.

‘’18.5 altıysa diyetisyen ve doktor yardımı alınmalı besinlerin dünyasına hoş geldin demeliyiz.
18.5-24.9 arası ise yeni yolumuzda sağlıklı yaşamaya devam edip her gün kendimize yeni güzellikler ekleyebiliriz.
25-30 arası ise neden düzenli bir beslenme planı yapmıyoruz?
Mesela hemen bir diyetisyenden yardım alabilir, yavaş yavaş egzersizlere başlayabiliriz.
30 ve üstüyseniz yine doktor ve diyetisyen yardımıyla hayatın hesaplarına kafa tutmuş insanlar olarak kendimiz için bir şeyler yapabiliriz.’’

Küçük hesaplar bunlar.
Küçük ama size özel, ruhunuza , kişiliğinize hayatınıza mükemmellikler katabilecek farkındalık hesapları.

**Bir küçük hesapta su hesabı olsun.
Mesela Yunan tanrıları güne 2 bardak su içerek başlarmış.
Tanrıların hesabına göre su güzellik , güç , zarafet demekmiş.
Siz güne nasıl başlıyorsunuz?
Mesela yarın su içerek başlayabilirsiniz.
Yemeklerinizden önce ve sonra su içmeye devam edebilir güzelliğinizi 
arttırabilirsiniz.
Günde en az ( kişiye göre değişir ) 2 litre su içerek Yunan tanrılarına kafa tutabilirsiniz.
Ya da kendimiz olup suyla hayata akar gideriz.

Diğer bir hesabımızda yanlış bilinen gerçeklerimiz olsa köşe olacak olan ekmek hesabımız.
Ekmeği kes zayıflarsın diye başlanılıp gece acıkma krizlerine girilen diyetlerimiz.
Ekmeği kesersen doğa sana küser toprak verimini çeker vücudun güçten düşer.
Ekmek demek aynada baktığın yüzünün özü beslenmenin her şeyi demek.
Koskoca bir ekmek değil bahsettiğim mis gibi kokan tahıllı kepekli ince dilimlenmiş ekmeklerimiz.**

Bugün kendin için ne yaptın sorusunu çok duyduk ama sormadık.
Alışveriş yaptım, gezdim,arkadaşlarımla buluştum çok güzel bir yemek yedim.
Kimseyi kafama takmadım gibi bir çok cevabı olabilir.
Peki kendin olan bedenin için ne yaptın?
Mesela bir gün; kilon, boyun, görünüşün nasıl olursa olsun bir diyetisyene gidip beslenme planını anlatabilirsin.
Diyetisyen sadece zayıflatmaz,Ekmeği kesmez.
Seninde şaşıracağın şekilde seni tok ve zinde tutabilir.
Ayrıca günlük yürüyüşler yapıp etrafa gülücükler saçabilirsin.
Önce ruhumuz sonra bedenimiz mutlu olsun ki hesaplarımızda içten olsun.

Not:Kişiye özel hiçbir öneri yoktur.

22 Ekim 2014 Çarşamba

Topaç









En son Çin efsanesiyle kekler yiyip Brighton sokaklarında gezmişiz.
Ondan sonra bir rüya gibi bitti her şey.
Kendimi havaalanında oradan da Karamanda en sonda İstanbul’da buldum.
Buluş o buluş.
Her şey değişmiş.
Kardeşimde benim okuluma geldiği için yepyeni bir eve taşındık.
Öyle pat diye değil tabii bu süreç beni çok yordu.
İlk 2 hafta dersleri kaçırdıktan yeni eve alıştıktan ve depresyondan çıktıktan sonra kendime geldim.
Başlarda her gece Brightona dönüyor kendimi havaalanında buluyordum.
Bir gün dayanamadım Agnesi arayıp ağladım.
Her gün fotoğraflara tekrar tekrar baktım.
Orda son zamanlar gün sayarken şimdi bir rüyaya geri dönmek istemek ağır geldi.

Ve artık diyetisyen adayı olmaya yavaş yavaş başladım.
Diyet yazma süreci en güzeliymiş.
Ama çokta zormuş.
Artık kendim beslenirken bile nasıl davranacağımı anlıyorum.
İştahına hakim olamayan ben hemen kafamdan günlük total karbonhidrat , protein ,yağ , vitamin hepsini geçiriyorum.
Dur demesini biliyorum. (İstisnalar olur olur rahat olalım)
Ekmeğin yararlarından , suyun yaşam olduğundan hep bahsetmek istiyorum.
Bir kibrit kutusu peynir değil doyabileceğin kadarını düşünebiliyorum.
Bunun bir meslek değil bir yaşam olduğunu şimdi görüyorum.
Yaşam seni seçtimmmm.

Yazmadığım sürenin özeti bu kadar tabii ki olamazdı.
Özlenenler listesi hazırladım ‘’kafamda’’  başka bir postta ayrıntılı anlatırım.
Ya da diyet diyet diye nicesine sarılıp kendimi bulmamı daha uzun konuşuruz.
Her dönem yeni hayatmış bunu anlatmak daha uzun sürer.
Biz gelelim bugünün güzelliklerine.
 
Haftada 10 saat dersten sonra boş zamanlarını en harika şekilde değerlendirmek istiyorsun.
Mesela çarşambaları bomboş..
Ama değerlendirirken boş olmamalı diye düşünüyorsun.
Plan yaparken gözlerin ışıldıyor.
İstanbul’u bilmeden dünyayı gezmek istemiyorum heyhat!
Müzeler,tarihi yerler,sokaklar,sahaflar,boğaz..ve daha nicesi.
Tekrar tekrar gezilmeli sindirilmeli.
Bugün de böyle bir plan yaptık.
Planımız güzel bir kahvaltı sonra moda sahili ve Oyuncak Müzesi oldu.
Oyuncak müzesi.
İsmi ne hoş değil mi sanki içine girip cıvıl cıvıl oyuncaklara bakıp çıkacakmışsın gibi.
Tamamen farklı.
Koskoca bir tarihe,dünya kültürüne,değişime,insan denen varlığın yapıtlarını bile geleceğe göre nasıl ayarlayabildiğine şahit oluyorsun.
Müzenin içi hakkında bilgi vermem uygun olmaz.
Her yaş grubundan insan gidip görmeli geçmişini hatırlamalı.
Yeri geldiğinde hüzünlenmeli,gözleri dolmalı..
Sadece 2 saatinizi ayırsanız yeter.
Girişte Sunay Akının kendi sesiyle anlattığı cihaz ‘’sesli rehberlik hizmeti’’ ile birlikte gezmelisiniz müzeyi.
O ses tonunu, vurgulamaları, hikayeleri dinlemelisiniz.
Her oyuncak camından sonra arkadaşlarınızla birbirinize bakıp kalbinizi tutmalısınız.
Kızılderililer ve beyazların sergilendiği oyuncak bölümünde kızılderili dansı yapıp büyük bir mutluluk duymalısınız.
Charlie Chaplin hakkında yeni bir gerçeği duyup ‘’vay beee’’ demelisiniz.



Sunay Akının ses kaydında İstanbul ve şu an ki tarihimizle ilgili söylediği bir gerçeğe takılıp kalmalısınız.
O an gözleriniz dolmalı.
Büyüklerimizin anlattığı yeşil yemyeşil ülkemizi hatırlamalısınız.
Her oyuncaktan bir hikaye , bir ders alıp dünyada ki değişim hakkında soru işaretleriyle dolmalısınız.
Her salonu gezdikten sonra Barış Mançonun şarkılarıyla geçen çocukluğumuzu düşünüp hayallere dalmalısınız.
Ve son olarak Sunay Akın ile karşılaşırsanız gününüz bal kaymak.



Tarihi olan her şey insana bu duyguları yaşatır.
Ama oyuncak denilince hepimiz çok daha farklı hissedebiliriz.
Çocukluğumuz anılarımız her şey aklımıza gelir.
Müzeden çıktıktan sonra dört arkadaş nasıl etkisinde kaldıysak sürekli harikaydı dedik.
Son olarak Aydan ‘’Bir çocuk olsam Brad Pitt’in değil Sunay Akının çocuğu olmak isterdim’’ dedi.
Bizi ne kadar etkilediği bu cümleyle gayet belliydi.
Gezin,görün,hissedin.
Sevgiler,saygılar.